
Çünkü hiç kimse bütün gereksinimlerini tek başına elde edecek düzeyde kendisini geliştirememiş, bundan sonra da geliştireceği yoktur. Sözün özü; insan toplumsal varlıktır ve diğer insanlarla birlikte yaşamak zorundadır. Ve ancak bu bilinçle kendisini olumlayabilir, ancak bu temel özelliğiyle değer yaratabilir.
Hepimizin birer hikâyesi ve birbiriden bağımsız iç dünyası vardır. Bu dünya kendimizle baş başa olduğumuz yerdir. Her düşünce, her olgu, her eylem, her kavram burada tüm çıplaklığıyla karşımızdadır: Orada yalan söylenmez. Orada yüzlere maske takılmaz. Orada, dışarıdan göründüğümüz gibi değilizdir. Orada gördüğümüz, orada yüzleştiğimiz kendi özümüzdür, kendi benliğimizdir. Ya da Yunus Emre’nin, ”Bir ben var, benden içerde...” dediği şey buradadır. Buradaki biz, tüm somut ve soyut kavramların ötesindeki salt gerçek olandır.
Burada, içimizdeki bu beni en yalın haliyle kendimize dost olarak kabul edebileceğimizi var sayalım ve biraz açmaya çalışalım. Aslında Yunus’un "içeride bir ben daha var..." dediği ben, mistisizm çerçevesinde değerlendirilirse de biz bunu burada, içimizdeki en yakın dost anlamında ele alalım, olmaz mı? İçimizdeki bu benin dostluğunun çoğu zaman bize yetmediğini de kendimize itiraf edebiliriz. Yalınlıktan, hep gerçeklerle yüz yüze olmaktan veya hep kendimizle yüzleşmekten kimi zaman bıkarız. Bazen kendimize kızıp darıldığımızı, hatta kendimize küçük cezalar dahi verdiğimizi söyleyebiliriz. Bazen de kendimizi beğenmemizin dahi bize bıkkınlık verdiğine tanık oluruz. İşte bu noktada, değişik kategorilerden insanlara ihtiyacımız olduğunu anlar ve kendimizin dışına çıkmaya çalışırız. Onlarla her konuda sohbet etmek, ara sıra tartışmak, hatta küsmek tekrar barışmak veya birçok şeyi paylaşma gereksinimi duyarız.
Birlikte yaşadığımız ailemiz dışındaki insanlarla bir şekilde, bir yerlerde tanışabilir, arkadaşlık yapabiliriz. Ama dostluk deyince biraz daha içsel yaşanmalı; biraz daha özverili ve en önemlisi de hoşgörü ve anlayış gibi kavramlar daha belirgin olmalıdır. Daha doğrusu bu kavramların en ön planda ve en yoğun şekliyle yaşanması zorunludur. Yoksa söz konusu saf ve temiz bir dostluk ya hiç kurulamaz ya da kurulsa bile kısa süre sonra yıkılacaktır.