Didem Madak, şiirimizde gerek kendisi gerekse de şiiri hakkında çokça konuşulması gereken bir yerde duruyor. Üzerinde çokça yazıldı, çizildi de. Edebiyat tezlerine konu da oldu, gazete yazılarında da adı geçti. Madak, şiirinde, yaşamının her alanında naifliğini de umarsızca sergilemiş birisi....
1970 İzmir doğumlu Madak, 1 Ekim 2002 tarihinde yayımlanan Varlık Dergisi’nin 1141. sayısında Müjde Bilir’in sorularını yanıtlamıştı. Çok güzel sorulmuş zekice soruların muhatabı olan Madak, bahsini ettiğim naiflikle soruları yanıtlamış. Bu sorular ve Didem Madak’ın verdiği cevaplarla şiirleri arasında bir bağ kurmak pek tabii mümkün.
“(…) Ne diyecektin, ne söyleyecektin/Şairlerin şahı olsan,/bir AH’dan başka./Ah benim nergis kokulu cehaletim/Bana yılarca, bunca sözü boşa söylettin./AH!’ diyorsun. Nasıl bir yolculuktur, seni, “ah!” sesine getiren? “ diye bir soru yöneltiyor Bilir. Madak’tan gelen ve Virginia Woolf’un Orlando adlı eserine, Orlando’nun ödül kazandığı şiir kitabını toprağa gömmesine atıfta bulunarak şöyle bir cevap verir: “Galiba ben de bütün birikmiş ahlarımı, söylediklerimi ve söyleyemediklerimi ‘Ah’larAğacı’nın altına gömdüm. Bu yüzden ‘Ah’lar Ağacı’ bir şiirden çok bir ağıt olabilirdi esasında. Kendi acısıyla dalga geçen ve gülerek acı çeken bir kadın ani bir manevrayla şiiri ele geçirdi ve en başta ‘iç ses’ diye söylenen ağlak kadınla, ‘Yıldırım Gürses’ diye cevap verip dalga geçti. Ve aptal aptal güldü bir de buna. Şimdi ‘Ah’lar Ağacı’nı nereye gömmeliyim diye düşünüyorum. Belki de ‘başsız ayaksız bir mezara.’ ‘Susmanın su kenarında’ bir yerlere…
Şöyle bir vaziyette görürüz Didem Madak’ı şiirinde: “insan çıtır ekmeği ısırdığında, / kırıklar dolar kucağına, / işte orasıumudun tarlasıdır. / ve orada başaklar ağırlaştığında, / sayısız ah dökülür toprağa. “*
Umut güzel şey peki ya umutsuzluk? Umut güzel şey peki ya onun olmaması değil de karşıtı nedir? Didem Madak bunun arayışındadır. Kelimeleri, beceriyle yaptığı benzetmeler her zaman bizleri de şaşkına uğratır. Her söz sanatının, her duru kelimenin çok güzel olduğu gerçeği bir kenara, bizi şaşkınlığa uğratan en önemli şey Madak sayesinde ezberimizin bozulması. Umut dediğimiz olgunun karşısında sevinç duruyor Didem Madak’ın şiirinde. Sevincin zıtlığı tanrıyla denk düşüyor. Tanrının gölgesinde bir çocuk bir evren yaratıyor. Çiçekler açmıyor, kuşlar cıvıldamıyor belki, kabul. Ama bilinen bütün gerçekleri selamlıyoruz. Bu denizi doldurulan ve üzerinden yolgeçen semt sakinlerinin, “Eskiden burada deniz vardı. Şurada bir iskele vardı ve onu ilk orada görmüştüm” cümlelerine benzer. Eskiden burada bir çocukluk vardı belki ama şimdi yok. Oysa biz ne öğrenmişsek orada öğrenmiştik. Oysa biz ne arıyorsak oradan yola çıkarak arıyoruz. Bu bir biçimde bütünün parçasında yok oluşu. Didem Madak’ın şiiri bize gelecek için çıkılmış bir yolda dünün tüm duygularını gelecek için bugünde yaşatıyor. Bu, bugün saçları örgülenmiş bir kızın yarın annesine kızının saçını örmesini söylemesi gibi.Didem Madak’ın şiiri çocuktur. Çocukların özlemleri, hevesleri ve elbette ki büyüdüklerindeki pişmanlıklarıdır. Ritim vardır şiirde. Şölen vardır. Coşku ve yorgun eve dönüşler vardır.
“ben şiirin nefer taşı/ büyük bir amerika keşfettim ruhunuzda/ ben başarıların kristofkolomb’u/ ne duruyorsunuz hadi alkışlayın!/ ... /keşfettim / küçük ruhlarınızdaki büyük amerika’yı/ hadi alkışlayın!/ bu sizin başarınız. “ **
*Ah’lar Ağacı, ** Ağlayan Kaya